Konferans, dünya liderlerini, sivil toplum kuruluşlarını, iş dünyasını ve bilim insanlarını iklim krizine yönelik küresel iş birliğini artırma hedefiyle bir araya getirdi. Özellikle iklim finansmanı, karbon piyasaları ve enerji geçişi gibi konular konferansın ana tartışma maddeleri arasında yer aldı.
İklim Finansmanı
Küresel olarak 1.5 derece hedefine ulaşmak için finansal piyasaların düşük karbonlu ekonomilere düzenli bir geçişi desteklemede kritik bir rol oynayacağı giderek daha fazla kabul görüyor. Bunun bir göstergesi, COP29’da ana tartışmaların finansman etrafında şekillenmesi oldu.
Konferansta, iklim değişikliğiyle mücadele için gelişmekte olan ülkelere sağlanan finansmanın önceki hedef olan yıllık 100 milyar dolardan 2035 yılına kadar üç katına, yıllık 300 milyar dolara çıkarılması kararlaştırıldı. Bununla birlikte, kamu ve özel kaynaklardan sağlanan finansmanın 2035 yılına kadar yılda 1.3 trilyon dolara çıkarılması için tüm aktörlerin birlikte çalışması hedefleniyor. Finansman; yeşil altyapı projeleri, iklim uyum programları ve iklim değişikliğinin zararlarından etkilenen ülkelere destek için kullanılacak. Bu kaynakların, hükümet bütçeleri, özel sektör yatırımları ve diğer finansal mekanizmalardan sağlanması öngörülüyor. Ancak bu taahhütler, özellikle gelişmekte olan ülkeler tarafından “çok az, çok geç” olarak nitelendirildi. Nedeni ise bu tutarın, gelişmekte olan ülkelerin 2030'a kadar iklim eylemi için ihtiyaç duyduğu yıllık yaklaşık 1 trilyon dolarlık küresel yatırım ihtiyacının oldukça altında kalması.
Konferans boyunca tartışmaların bir gündem maddesi de iklim finansmanının kim tarafından karşılanacağı oldu. Mevcut haliyle, AB, ABD, Japonya, Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda dahil olmak üzere 23 ülke iklim finansmanı sağlamakla yükümlü. Konferans boyunca donör ülkeler, finansman sağlayıcı ülke havuzunun artırılması yönünde çaba sarf ettiler. Özellikle Çin ve Körfez ülkeleri gibi nispeten zengin gelişmekte olan ekonomilerin iklim finansmanına resmi olarak katkıda bulunması sıkça dile getirildi. Gelişmekte olan ülkeler ise iklim finansmanı hedeflerini tutturamayan gelişmiş ülkelerin sorumluluklarını üstlerinden atmaya çalıştığını belirterek bu öneriyi reddettiler. Anlaşmanın son metninde donör ülke sayısı artırılmazken, gelişmekte olan ülkelerin “gönüllü olarak” katkıda bulunması “teşvik edildi”.
Öte yandan, Zirve’nin ilk haftasında, aralarında Dünya Bankası’nın da bulunduğu bir grup çok taraflı kalkınma bankasının, düşük ve orta gelirli ülkelere yönelik finansmanın 2030 yılına kadar 120 milyar dolara çıkarılması yönünde ortak bir hedef açıklaması memnuniyetle karşılandı.
COP29 kapsamında Kayıp ve Zarar Fonu'na ilişkin çok sayıda önemli anlaşma imzalandı. Fon, taahhüt edilen 750 milyon dolarlık mali destekle 2025 yılından itibaren projeleri finanse etmeye başlayacak.
Karbon Piyasası
Yaklaşık on yıllık bir çalışmanın ardından ülkeler Bakü’de, Paris Anlaşması’nın 6. Maddesi kapsamında karbon piyasalarının nasıl işleyeceğini belirleyen nihai yapı taşları üzerinde anlaşmaya vardı. Ülkeler arası ticaret konusunda COP29'dan çıkan karar, ülkelerin karbon kredilerinin ticaretine nasıl izin vereceği ve bunu takip eden kayıtların nasıl işleyeceği konusunda netlik sağlıyor.
Karbon piyasası mekanizmasının, iklim hedeflerine daha verimli, adil ve iddialı bir şekilde ulaşılması için uluslararası işbirliğini teşvik etmesi bekleniyor. Tüm ülkelerin emisyonları azaltmak için aynı kapasiteye veya kaynaklara sahip olmadığını düşündüğümüzde, söz konusu mekanizmanın, azaltımın en ucuz ve en etkili olduğu yerde gerçekleşmesine olanak sağlayacağı öngörülüyor. 2025 yılından itibaren faaliyete geçecek bu mekanizma, uygun maliyetli emisyon azaltımları için uluslararası işbirliğinin teşvik edilmesinde önemli bir kilometre taşı olarak değerlendirildi.
Şeffaflık
COP29'da şeffaf iklim raporlaması konusunda önemli adımlar atıldı. Bugüne kadar Türkiye’nin de aralarında olduğu 13 ülke, Paris Anlaşması’nın Geliştirilmiş Şeffaflık Çerçevesi doğrultusunda hazırlanan ilk İki Yıllık Şeffaflık Raporlarını (Biennial Transparency Reports – BTR) sundu. Yıl sonuna kadar tüm tarafların bu raporları sunması bekleniyor. Türkiye’nin sunduğu raporda sera gazı emisyon verileri, NDC hedeflerine ulaşmadaki ilerleme durumu ve uyum ve azaltım faaliyetleri ile ilgili detaylar yer aldı.
Türkiye’nin İklim Eylem Planı
COP29’da Türkiye için en önemli gelişme, Zirve kapsamında Türkiye’nin "Uzun Dönemli İklim Stratejisi"ni açıklaması oldu. Türkiye’nin 2053 yılına kadar “kalkınma önceliklerinden ödün vermeden” net sıfır hedefine ulaşma planını detaylandıran stratejide, Türkiye’nin emisyonlarını artırmaya devam edeceği ve en geç 2038 itibarıyla azaltım sürecine geçeceği yeniden vurgulanıyor. Ayrıca, 2053 yılında ülkenin enerji talebinin bugüne kıyasla yaklaşık dört katına çıkacağı belirtilirken, birincil enerjide yenilenebilir enerjinin payının yüzde 50’ye, nükleer enerjinin payının ise yüzde 30’a çıkarılması hedefleniyor.
İklim Kanunu’nu 2024 yılı içinde, karbon fiyatlandırma ve Emisyon Ticaret Sistemini “süratle” ve Ulusal Yeşil Taksonomi Yönetmeliği’ni de 2025 yılında hayata geçireceğini açıkladı. Türkiye ayrıca COP31’e ev sahipliği yapmak için aday oldu.
Ulusal Katkı Beyanları
2023 yılında yapılan Küresel Durum Değerlendirmesi, mevcut NDC'lerin 1.5°C hedefini yakalamak için yetersiz olduğunu ortaya koyduktan sonra, COP29'da ülkelerin iklim taahhütlerini belirleyen Ulusal Katkı Beyanları (NDC) önemli bir gündem maddesi olarak öne çıktı. Şubat 2025’e kadar tüm ülkelerin mevcut NDC'lerini güncellemeleri gerekiyor. Bu güncellemeler, iklim hedeflerinin daha güçlü ve sürdürülebilir hale getirilmesini amaçlayacak. Yeni iklim planlarının, 1.5°C ısınma sınırını ulaşılabilir kılmak için tüm sera gazlarını ve tüm sektörleri kapsaması bekleniyor.
İş Dünyasını neler bekliyor?
COP29 tartışmalarında iş dünyası; sermaye, teknoloji ve inovasyon kapasitesi ve uzmanlığını bir araya getirerek, iklim değişikliği ile mücadeledeki kritik rolünü bir kez daha ortaya koydu. Fosil yakıtlardan uzaklaşmak için ihtiyaç duyduğumuz teknolojilerin hali hazırda var olduğu ancak daha geniş pazarlarda erişilebilir hale gelmesi için kamu politikalarının ve teşviklerin önemi vurgulandı.
Gelişmiş ülkelerin, iklim değişikliğiyle mücadele için yıllık 300 milyar dolar finansman sağlama taahhüdü, yeşil projelere daha fazla fon sağlanacağı anlamına geliyor. Bu finansmanın büyük bir kısmının özel sektör yatırımlarını teşvik etmek için kullanılması bekleniyor. Bu durum, özellikle yenilenebilir enerji, yeşil altyapı ve döngüsel ekonomi gibi alanlarda faaliyet gösteren şirketler için fırsatlar yaratıyor.
Zirvede fosil yakıtların azaltılması konusunda bağlayıcı kararlar alınmamış olsa da küresel eğilim fosil yakıtların kullanımının kademeli olarak azaltılması yönünde. Şirketler için bu durum, yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapma, enerji verimliliğini artırma ve düşük karbonlu teknolojilere geçiş süreçlerini hızlandırma gerekliliği anlamına geliyor. Önümüzdeki dönemde hayata geçecek karbon ticareti ile ilgili yeni düzenlemeler, şirketlerin karbon kredisi alım-satımı yaparak emisyonlarını azaltma maliyetlerini dengeleme imkanı sunuyor.
2025 yılında açıklanacak yenilenmiş NDC’ler aynı zamanda ülkelerin önümüzdeki 10 yıl için iklim eylemi ve sürdürülebilir kalkınma için ekonomik planlarını temsil edecek. Özellikle enerji, tarım, ormancılık ve diğer arazi kullanımı gibi sektörlerde NDC hedeflerine ulaşmada iş dünyasının katkısı önemli olacak. NDC’lerin başarılı bir şekilde hayata geçirilmesinde özel sektör- kamu işbirliği ise kritik önemde.
COP29'un çıktıları, iş dünyası için hem zorluklar hem de fırsatlar sunuyor. Finansmana erişim imkanlarının artması ve karbon ticaretinin düzenlenmesi gibi gelişmeler, şirketler için yeni fırsatlar yaratırken, raporlama ve uyum süreçlerindeki yükümlülükler işletmelerin daha proaktif bir yaklaşım benimsemesini gerektiriyor. İş dünyası, inovasyon ve teknoloji ile bu dönüşümün lideri olabilir; ancak bu süreci doğru yönetmek için stratejik planlama ve iş birliği kritik önem taşıyor.